Basın Açıklamaları
A/normalleşme Anlaşması
Uluslararası kamuoyu, münhasıran kendi siyasi hesap ve çıkarları adına hareket eden Başkan Trump ve Netanyahu mutfağında pişirilmiş yeni bir düzmece ile karşı karşıya kaldı. ABD’nin her geçen gün giderek bir İsrail uydusu haline geldiği bir ortamda, Camp David’in kötü bir örneği hükmünde dünya barışını ve huzurunu tehdit eden sözde bir barış (!) planı ortaya kondu.
ABD-İsrail ikilisince kurgulanan bu kumpasın coğrafyamız adına üzücü tarafı, Arap Birliği üyesi ülkelerin yıllarca İsrail ile normalleşme sürecine girme şartı olarak, Filistin işgalinin sona ermesi ve İsrail’in 1967 sınırlarına çekilmesi şartlarını arıyor olmaları idi.
Arap-İsrail ilişkilerinin normalleşmesini öngören Oslo Anlaşmasından çok daha kabul edilemez detayları muhtevi bu mahut anlaşma ile Arap ülkeleri, tarih önünde bugüne kadarki duruşlarını de-facto olarak bitirmekte ve inkâr etmekte, hem de geleneksel olarak bir asırdır sahip çıktıkları Filistin davasına alenen ihanet etmektedirler. Siyonist işgal devletine karşı yıllarca er meydanında kaybedenler, masa başında da maalesef bu zavallılıklarına devam ediyorlar.
Hâlbuki İsrail, olmayan meşruiyetinin kaynağı olan Birleşmiş Milletler kararlarını dahi hiçe saymakta, uluslararası hukuku çiğneyerek işgal ettiği toprakları ilhak etmekte ve buralarda hukuksuz ve fütursuz yeni yerleşim yerleri açmaktadır. Yıllardır abluka altında tutmakla dünyanın en büyük açık hava hapishanesine çevirdiği Gazze’de ve diğer Filistin topraklarında binlerce masum Müslümanın kanına girmeye devam etmekte, ilk kıblemiz Kudüs’ü kendine başkent yaparak Batı Şeria’yı da ilhak edeceğini ilan etmektedir.
Hal böyle iken bazı İslam ülkelerinin tüm bu hukuksuzlukları onaylarcasına, anormalliği normal gösterir bir tarzda siyonist, militarist ve apartheit düzene sahip bir devletle imzalanan bu anlaşmalar normallik değil, anormalliğin en uç örneğidir.
Bu ihaneti büyük bir başarı imiş gibi gururla coğrafyamıza pazarlamaya çalışmak rezaletin ta kendisidir. Bu anlaşmalara imza koyanlar, ne İslam dünyası ne de Arap dünyası ile bir bağlarının kalmadığını aşikâre göstermektedirler. Utanmadan altına imza attıkları bu anlaşma ile, aslında İsrail’in bölgedeki Müslüman ahaliye yapmış olduğu haksızlıklara onay vermekte, zulümlerine ortak olmaktadırlar.
Son günlerde İsrail ve dünya medyasında yer alan haberlerde de artık açıkça görüldüğü gibi, mezkûr ve muhtemel bu devletler senelerdir İsrail ile masa altından çok yakın işbirliği içinde çalışmaktadırlar.
Aralarında fiziki sınır ile komşuluk ilişkileri bulunmayan, geçmişte bir çatışma da yaşamayan iki devletin ABD’nin kanatları altında barış (!) ve normalleşme görüşmeleri icra etmesi, ikili ilişkileri geliştirme gayretlerinin ötesinde farklı niyetlerin sinyallerini vermektedir. Aralarındaki anormallik zaten ne idi ki normalleşmeye çalışıyorlar?
Hâlbuki uluslararası teamüller ve anlaşmalar, ikili ülkeler arasındaki temaslar geliştirilirken aynı zamanda 3. ülkelere ve taraflara zarar vermeme ilkesini barındırırlar.
Acaba bu normalleşme ile yıllarca haklı olarak savunduğumuz Filistin-İsrail arasında iki devletli çözüm gerçekleşecek midir? İsrail, işgal ettiği Filistin topraklarından çekilecek midir? Son Filistinli mülteci evine dönebilecek, Filistinliler hürriyetlerine kavuşacak mıdır? Gazze’deki abluka sona erecek midir? İllegal Yahudi yerleşim birimleri kaldırılıp bu bölgeler asıl hak sahipleri olan Müslümanlara teslim edilecek midir? İsrail Suriye, Ürdün, Mısır gibi sınırdaş olduğu diğer ülkelerle de barış antlaşmaları imzalayıp işgal ettiği bölgelerden çekilecek midir? Normalleşme anlaşmasında bu normal soruların hiçbirisine neden en ufak bir ipucu ve normal bir cevap bulamıyoruz?
Bizim için en üzücü nokta ise İslam dünyasının ve onu temsil iddiasındaki başta İslam İşbirliği Teşkilatı, Arap Birliği olmak üzere uluslararası kuruluşların maalesef acz içindeki vaziyetleridir. Dünya nüfusunun önemli bir kısmını teşkil eden Müslümanların sesi olması gereken bu kuruluşlarımızın, birlik ve dayanışma gayesiyle düzenlenen Kuala Lumpur Zirvesi’ne hazımsızlık göstermekten çekinmezken, bu tür tehlikeli ayak oyunlarına karşı sessiz kalması düşündürücüdür. İslam ülkeleriyle ilişkileri geliştirmekte duyarsız ve ikircikli davranan bu yapılar, ABD-İsrail yapımı senaryolar karşısında ortak bir karar almak ve tavır geliştirmek bir yana, ne düşündüklerini dahi açıkça ifade edememekteler.
65 ülkeden 354 STK’nın çatı kuruluşu olan İslam Dünyası STK’lar Birliği olarak Filistin’i ve Filistinlileri yok sayan, başkalarının mutfağında pişirilen sözde barış planlarını reddediyoruz. Akim kalmaya, keza uluslararası hukuk ve tarih önünde sadece imza sahiplerini ilzam etmeye mahkûm bu anlaşma, İslam dünyası için hukuksuz ve yok hükmündedir.
Kamuoyuna saygıyla duyurulur.